Eğitimde Fırsat Eşitliği Bitti mi?
- Abidin KILIÇ
- 7 Haz
- 3 dakikada okunur

Ülke gündeminde yer alan haberler, olaylar arasında bazen yer bulamayan önemli durumlar da olabiliyor. Bu yazıda bir tespit yapmak istiyorum. Öncelikle belirtmeliyim ki ülkemizdeki üniversite sayısının “her ile bir üniversite” sloganı ile arttırılmış olmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Üniversite, bulunduğu ortam, ekonomik koşullar, bilgiye ulaşabilme gibi koşulların oluştuğu yerlerde, ülkenin ihtiyaçları gözetilerek, kaynakların verimli ve yerinde kullanılmasıyla kurulması gereken kurumlardır. Kurulması yetmez bir de gelişmesini sağlayacak kültürel ortamın oluşması gerekir.
2025 yılı itibarıyla Türkiye’deki üniversite sayısı 210’dur. Bu üniversitelerin büyük bölümü devlet üniversitesi, kalanları ise vakıf (özel) üniversiteleri ve birkaç tane de vakıf meslek yüksekokulu statüsündedir. Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının sayısı 2000’li yıllardan itibaren hızla artmış; özellikle 2006’dan sonra birçok yeni devlet ve vakıf üniversitesi kurulmuştur. Son yıllarda ise bu sayı sabitlenmiş ve yeni üniversite açılması yavaşlamıştır. Anlaşılıyor ki Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üniversite sayısını yeterli hatta fazla bulmaktadır.
2025 yılı itibarıyla Türkiye’de üniversitelerde kayıtlı toplam öğrenci sayısı yaklaşık 7,5 milyon civarındadır. Bu sayıya ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora programlarında öğrenim gören öğrenciler dahildir. Son yıllarda açık öğretim (uzaktan eğitim) programlarının payı da oldukça yükselmiştir ve bu öğrenciler genel toplamda önemli bir yer tutar.
Son 20 yılda Türkiye’deki lise (ortaöğretim) öğrenci sayısı genel olarak artış göstermiştir. 2005 yılında lise öğrencisi sayısı yaklaşık 3,5 milyon civarındaydı. Bu sayı, eğitimde zorunlu öğrenim süresinin uzatılması, okullaşma oranının artması ve nüfus artışı ile doğru orantılı olarak yükselmiştir. 2010 yılına gelindiğinde lise öğrenci sayısı 4,5 milyonun üzerine çıkmıştır. 2015’te 5,3 milyon civarına ulaşmış, sonrasında ise 2020’de 5,8 milyonun üzerine çıkmıştır. 2023 yılında ise lise öğrencisi sayısı 6,5 milyona yaklaşmıştır. Bu rakamlar, mesleki ve teknik liseler, Anadolu liseleri, fen liseleri gibi tüm ortaöğretim kurumlarını kapsamaktadır ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi verilerinden alınmıştır. Son yıllarda öğrenci sayısındaki artış hızı yavaşlamış, nüfus artış hızındaki yavaşlamaya paralel bir seyir izlemektedir.
Şimdi gelelim asıl meseleye. Son 20 yılda üniversite giriş sınavına (YKS, eski adıyla ÖSS/YGS/LYS) başvuran aday sayısı, genellikle artış eğiliminde olmuş ancak son yıllarda dalgalanmalar yaşanmıştır. Örneğin, 2005 yılında başvuran aday sayısı yaklaşık 1,5 milyondu. 2010’lu yılların başlarında bu sayı 1,8-2 milyon civarında seyretti. Sonraki dönemlerde her yıl artarak 2022'de 3,2 milyonun, 2023'te 3,5 milyonun üzerine çıktı. Fakat 2024 yılında başvuran sayısı 3 milyonun biraz altına inerken, 2025’te 2 milyon 560 bin kişi başvurdu. Yani başvuran sayısı son iki yılda önemli oranda azalmış durumda.
Peki bunun nedeni nedir? Nüfusumuz mu azalıyor? Birdenbire nüfusumuz mu azaldı? Son 20 yılda Türkiye'nin nüfusu istikrarlı bir artış göstermiştir. 2005 yılında yaklaşık 68 milyon olan Türkiye nüfusu, yıllık ortalama %1–1,5 oranında artmıştır. 2010 yılında nüfus 73 milyonun üzerine çıkmış, 2015’te bu rakam 78 milyonu geçmiş, 2020’de 83 milyonun biraz üzerine yükselmiştir. 2024 yılında ise TÜİK verilerine göre Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 85 milyon olarak kaydedilmiştir. Ancak son yıllarda doğurganlık hızının düşmesi ve dış göçteki değişimler nedeniyle nüfus artış hızında yavaşlama gözlemlenmektedir. Ne var ki bu henüz eğitim yaşındakilere yansımız değildir.
O halde üniversite giriş sınavına girmek için başvuran adayların sayısının azalması ekonomik nedenle olmalıdır. Geriye başka seçenek kalmıyor. Aileler çocuklarını üniversiteye gönderebilecek ekonomik güçlerini kaybetmiştir. Belki bir ya da iki yıllık veri ile bu sonuca ulaşmak çok acımasız bulunabilir. Ancak yoksul ailelerin çocuklarının yüksek öğretime gidemiyor olmasının başlaması, gelecekte daha büyük sorunların oluşmasına neden olacaktır. Bu nedenledir ki üniversite öğrencilerinin barınma ve karşılıksız burs imkanları günümüz koşullarına göre düzenlenmelidir. Asgari ücret kadar eğitim desteği alan bir öğrencimiz yaz aylarında kamu hizmetlerinde çalışabilir ya da başka yöntemlerle devlete borcunu ödeyebilir.
Eğitimde yaşanan problemlerin, aksamaların, kayıpların telafisi oldukça güçtür.
Not:Karikatür Psikoloji Okulu adlı Facebook sayfasından alınmıştır.
Comentários