DAHİ NEWTON TÜRKİYE’DE ÖĞRETİM ÜYESİ OLSA!
- Abidin KILIÇ
- 17 May
- 3 dakikada okunur
Bir fizikçi olarak bana sorsalar ve bugüne kadar yeryüzünün gördüğü üç fizikçi say deseler: Newton, Einstein kesin ilk iki olurdu ve üçüncülük için de en az on isim sayabilirim hepsi de olur. Ancak Newton ilginç yaşam öyküsü olan ve bilimde çığır açan bir dâhidir.
Isaac Newton, 1642’de İngiltere’nin Grantham şehri yakınlarındaki Woolsthorpe’ta dünyaya gelmiştir. Babası O doğmadan 3 ay önce hayata veda etmiştir. 12 yaşında Grantham’daki King School’da eğitim hayatına başlamış olan Newton, annesinin baskısıyla okulu bırakmış ve aile işlerine yönelmek zorunda kalmıştır. Annesi Newton'ın daima çiftçilik yapmasını istemiş ancak bu meslek O’na hiçbir zaman çekici gelmemiştir.
Gratham’daki eski okul müdürünün de çabalarıyla Newton’ın okula dönmesi konusunda annesinin ikna edilmesinin ardından Newton, oradaki eğitimini tamamlayıp 1661 tarihinden itibaren Cambridge Trinity Koleji’nde eğitimine devam etmiştir. Üstelik burada Isaac Barrow isminde önemli bir matematik profesöründen dersler alan Newton, yeteneğinin Barrow tarafından fark edilmesinin ardından öğretim üyesi olma ve daha 26 yaşındayken Lucasian Matematik Kürsüsü’ne seçilme fırsatını yakalamıştır. Öyle ki, Henry Lucas tarafından kurulan matematik kürsüsünün başına geçen ilk isim olan Barrow, kürsüsünü Newton’a bırakmak için görevinden istifa etmiştir.
1665 tarihindeki, 2 yıl süren ve Avrupa’nın önemli bir kısmını etkileyen büyük veba salgını ise Newton için adeta bir dönüm noktası olmuştur. Üniversite, veba salgınından dolayı kapanmış, Newton, Cambridge’den uzakta yaşamak durumunda kalmış ve annesinin Woolsthorpe’taki çiftliğine çekilmiştir. Bugün mihenk taşı olan buluşlarının pek çoğu bu süre içinde gerçekleşmiştir. Newton burada, zamanının büyük bir kısmını gözlem ve deney yaparak geçirerek evrensel çekim yasasını keşfetmiş, ışığın doğasını ilk kez doğru şekilde açıklamış ve evrensel mekaniğin ilkelerini geliştirmiştir.
Üniversitenin tekrar açıldığı 1667 yılında Cambridge’e geri dönen Newton, iki yılın ardından matematikte Profesör ünvanını almıştır. 30 yılını Cambridge’de geçiren Newton, bu süreçte ilk olarak mekanik ve kozmolojinin sorunlarını tartıştığı en önemli eseri Philosophiae Naturalis Principia Mathematica’yı (Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri) 1687 tarihinde yayımlamıştır. 1704 yılına gelindiğinde Newton, beyaz görünen gün ışığının aslında çok sayıda rengin karışımından meydana geldiğini ortaya koyan buluşunun yer aldığı Opticks (Optik) adlı eserini yayımlamıştır. Bu eser de onun ikinci önemli yapıtı olarak kabul edilmiş ve her ikisi de bilimin gelişimini doğrudan etkilemiştir. Newton kanunu ile bilimin çalışma disiplinini ve dolayısıyla dünyayı değiştiren bilim insanı, hayatının son dönemlerinde simya ve teoloji konularıyla da ilgilenmiştir. Newton, belki de başka hiçbir bilim insanının yaşarken sahip olamadığı bir ünle 1727 yılında yaşama gözlerini yummuştur.
Newton’ın günlük yaşamda halen kullandığımız birçok buluşu vardır. Birini söylemek gerekirse halen kullandığımız bozuk paraların çevresinin tırtıklı olması. O’nun Darphane Müdürü iken kalpazanlığın önüne geçmek için bulduğu bir önlemdir.
Peki Newton bugün ülkemizde bir üniversitede öğretim üyesi olsa (olabilir miydi?) nelerle karşılaşırdı.
Sir Isaac Newton'ın Türkiye'de bir üniversitede öğretim üyesi olduğunu hayal etmek çok eğlenceli! Newton gibi bir dehanın, Osmanlı’dan bugüne taşınan akademik ortamda nasıl bir etki bırakır? Bir kere, üniversitelerdeki hocalık sistemi ve fiziki koşullar muhtemelen onun alışık olduğundan oldukça farklı olurdu.
Newton büyük ihtimalle derslerine klasik cübbe ve perukla gelse de kısa sürede gömlek ve ceket uyumuna adapte olurdu. Zorunlu çay-tost molalarına alışmakta biraz zorlanabilir fakat deneysel çalışmalarına molalarda simit eşliğinde devam ederdi. Bilimsel komite sunumlarında evrensel çekim yasasını anlatırken akademik jargona takılıp "hocam, şimdi bu kuvvet vektörel midir, skaler midir?" gibi sorularla karşılaşınca, kafasında diferansiyel denklemlerle boğuşmaya başlardı. Tabii ki anlardı işin özünü kaçırıp olayı kavrayamayanların, eksikliklerini kapatmak için yaptıkları bir laf ebeliğinden başka bir şey değildi bu yaptıkları. Newton buna gülüp geçerdi.
Türk öğrencileri Newton'u çok severdi. Özellikle canlı derslerinde "F=ma!" diye bağırarak amfide yankı bırakan, sınavlarda "Elma problemi" çıkartan Newton, öğrenci kulüplerine de renk katardı. Her yıl geleneksel Newton Günleri düzenlenir, elma şeklinde madalyalar dağıtılırdı. Rektörlerin de en sevdiği şey belge vermek, madalya dağıtmak olduğundan, medyada görünür olmak olduğundan “elma madalyalara” bakıp buna da gülüp geçerdi.
Sonuçta Newton, bir şekilde YÖK formatında makale yazmayı, danışmanlık yapmayı ve kurum içi WhatsApp gruplarında son dakika değişikliklerini takip etmeyi öğrenirdi. Belki de tüm bu tecrübeler ışığında, hareket yasalarını yeniden yazar ve eklerdi: "Bir cismin akademik ortamda değişmeden kalması ancak ona kurum kararı uygulanmazsa mümkündür". Öte yandan Newton’un sabrı ve azmi, Türk bilim ortamına yeni bir soluk getirir; belki de bugünle yarını birbirine bağlayan bir köprü olurdu. Akademiye getirdiği disiplin ve merak, gençlere ilham vermeye devam ederdi.
Gökten üç elma düşmüş; biri Rektöre, biri Dekana, biri Bölüm Başkanına. Newton’a yok. O onlardan olmayınca bırak elmayı, su bile vermezler.
Newton buna güler geçerdi.
Comments